EMAYE ya da Beyoğlu şerit şerit aşk sıçıyor !!


“ Hiçbir kedi insan olarak dönmeyecek dünyaya, 
hiçbir ruh başka bir bedeni ödünç almayacak.”
    Murathan Mungan, Son İstanbul
Remzi Kitabevi,1989


Tatmin sorunlu memleketin, konuyla hiç ilgisi olmayan yağız delikanlıları sür – git bir yalnız(ş)lığın geniz yakan sisine avuç açıyor. Seksi ya da daha avam bir tabirle cinselliği, yakasına bir ekmek karnesi olarak asan herhangi bir takma kadın ismi ya da EMAYE, sarışın neşesine tezat geçmişini önüne gelene anlatmıyor….

Sözlük anlamlarına bakmayan benim gibi üşengeçlere özgü bir tanım bu; EMAYE:  yani parlak, yani kaygan, yani beyaz…. Yani dış cepheye sürülmeyen, yani kiri bir hayli gösteren, yani darbelere dayanıklı…

Bu maddeyi bize sunan beyaz eşya üreticilerine huzurunuzda buradan derin saygılarımı sunuyorum. Buna karşılık, yukarda EMAYE adıyla simgelenen takma (ama usturuplu takılmadığı için bir köşesi sürekli sallanmaya mahkum) isimleri, EMAYE kılan önyargı – cehalet – açlık – tatminsizlik dörtgeni cesaretsizliğe – hatta hazır cesaretten bahsetmişken kendim de cesur bir tavır alırsam – korkuya, hödüklüğe lanet okuyorum.

İyi – Kötü ve Güzel – Çirkin kutuplu değerler matrisinde, yazıda adı geçen EMAYE genellikle Güzel – Kötü kutucuğunda kendine yer buluyor. Çoğunlukla geçimini merak – zaaf – tutku kanalına girenlerden sağlıyor. Sonunda da onu EMAYE kılan anlayış kırılmasına hatta yok olmasına neden oluyor. 

Annemin her yeni tanıştığı arkadaşıma anlattığı ve benim de 412 kere dinlemiş olmama rağmen bir türlü anneme karşı, o anlattıktan sonra yapacağım mimiksel tavrı hala belirleyememiş olduğum bir anıcık var: 4 – 5 yaşlarındayım. Büyük otellerimizin birinin lobisinde bir avaza milleti çağırmaya başlamışım. Herkes toplandıktan sonra parmağımla işaret edip “Bakın, tıpkı bizim gibi !” demişim. Hayatımda ilk defa zenci görmem böyle olmuş. (Aslında bunu annem anlatınca bayağı şirin bir hikaye oluyor.) Hazır annemden bahsetmişken, onun konuyla ilgili bir lafı var: Sanki insan !… ya da  bilmesek kendini insan diye yutturacak… Bu lafı merhumluk payesine kavuştuktan sonra kendinden iyi diye bahsedilen bir devlet büyüğümüz her televizyona çıktığında söylerdi.

Klasik sorunum gene ortaya çıktı: Lafa giremiyorum ! Yok beyaz eşya üreticilerine saygı sunmalar, yok zenci görünce şaşırmalar, yok daha neler….

Önce derin bir soluk alma seansı, sonra yeni bir kahve veeeee PERDEEE !!!! 

Aslına bakılırsa tüm bunlar ve bundan sonra yazacaklarım, 2 hafta önce Sıraselviler’de Kemancı’ya giderken duyduğum bir konuşmanın – daha doğrusu bağrışmanın – bendeki sinir ve sıkıntıyı tetiklemesi sonucu ortaya çıktı. Konuşma aynen şöyle :
- Baba saçmalama, burada ne işimiz var ?
- N’apiim, bir tek bunlarla her istediğimi yapabiliyorum !!!!

Bu konuşma – itişme arası diyalog, travestilerin çalıştığı bir gece kulübünün kapısında gerçekleşiyordu. Travestilerle her istediğini yapabildiğini haykıran genç, yakışıklı sayılabilecek temiz giyimli ve büyük bir ihtimalle evli birisiydi. (Şu evlilik nişanlılık olayında yüzüğün hangi ele takıldığını bir türlü öğrenemedim gitti.) 

Konu kaba hatlarıyla şöyle: Bu yakışıklı arkadaşımız ataerkil, tabu madeni ama herşeye (kendi o anlık keyfine uygun oldukça) müsamaha gösterebilecek kaypaklığa sahip toplumumuzun normal çırpınışını göstermektedir. Bu toplum geçmişinden bu yana neleri kendi içinde eritmedi ki… Kısacası bizdeki mide herşeyi hazmedebilir.

Öncelikle şahit olduğum olayın çıkış noktası olan zincirleme boşluk pörtlemesine bir tanımlama koyalım:
“N’apiim, bir tek bunlarla her istediğimi yapabiliyorum !!!”

1) Bunlar kimler ?… Kadın görüntüsüyle toplum içinde herhangi sıradan işte çalışamayan (çalıştırılmayan) ve herhangi bir konuda üst düzey becerisi (bazen ancak dahilik derecesi yeterli görülüyor) olmadığı için tek para kazanma yolunu fahişelikte bulan bir takım erkekler… Yöre farklılıklarına çok girmezsek genel olarak homoseksüel, travesti, i.ne, şorolo, hötöröf, saplı tava, tekerlek, yumuşak, (cahilliğin had safhasında) dönme gibi yüceltici sıfatlar ve betimlemelerle andığımız bu kişiler, nedense en kolay ulaşılabilir canlı cinsel obje olma yolunda birinci sırada gözükmektedirler. 

Onları gündüz gözüyle ve bakımsız bir halde görmek çok zordur. (Hiçbir şey olmasa bile, her gün maruz kaldıkları arsızlıkla başa çıkabilmek için kendilerine biçtikleri ruhu beslemek zorundalar.) 

Temelde kaba olarak 4 tipte karşımıza çıkarlar: 
a) Kulüpte çalışan kaliteli(!)ler : Yakında yurtdışında (İsviçre, Lüksemburg veya Hollanda) çalışma olasılıkları veya umutları vardır. Bu sayede kendilerinde müşteri seçme hakkı görürler. Ama sonuçta istedikleri parayı ödeyen gözlerinin tuttuğu –ki göz meselesini de para miktarı belirler- herkesle beraber olabilirler. Genelde daha iyi ameliyatlar geçirmişlerdir.
b) Kulüpte çalışan ucuzlar : Bırak yurtdışını, aşırı sarhoş birisini bulamazlarsa kapı dışına bile çıkma olasılıkları bulunmayanlar. Kulüpte kadro doldururlar. En ucuz olduğu için sadece göğüs ve burun ameliyatıyla yetinirler. Genelde iyi insanlar olurlar; daha doğrusu iyi olmak zorundalar çünkü genelde ancak üstteki gruptakilerden birinin yardımı sayesinde geçinebilirler. Müşteri seçme şansları hemen hemen hiç yoktur.
c) Sokaktakiler : En cesur grup. Ya yeni başlamışlardır, ya da hiç bir kulüp tarafından kabul edilmemişlerdir. Umutları daha çok, çevre edinip iyi denebilecek bir kulübe kapağı atmaktır. Yakın geçmişteki öldürme olayları ve polisin bu konudaki sert tutumu hatırlanırsa, bu grubun hayatlarını kazanmak için göze aldıklarına saygı duymamak elde değil.
d) Bu işten zevk alanlar : Yok böyle bir grup !!! Kim hiç tanımadığı ve üstüne üstlük sarhoş birisini yaşadığı yere getirir veya onun evine gider. İşin ucunda şiddete maruz kalıp yaralanmak ve hatta ölmek bile olası.

Bütün bu grupların dışında sadece telefonla çalışan ve üst düzey gelir seviyesinin cinsel fanzatilerine servis veren bir grup daha var. (Bakınız, Bayrampaşa Cezaevi’nden işleri bittikten sonra kaçarken yakalanan travestiler.)

2) Bu arkadaşımız niye bir tek bunlarla her istediğini yapabiliyor ?….
Her sağlıklı, topluma faydalı, temiz Türk genci gibi bu arkadaşımız, aile içinde herhangi bir cinsel konuda herhangi bir görüş duymamış ve belirtmemiş. (Çünkü seks cildi bozar, yüce duyguları alçaltır ve daha da ötesi delikanlı adam sevişmez; becerir !!!)

Her sağlıklı, topluma faydalı, temiz Türk genci gibi bu arkadaşımız, porno endüstrisinin bir müdavimi olmak dışında pratik eylem problemi var. (“EASKB” ya da “Erkek Adam Sevdiği Kızı Becermez !” Doktirini. Referans için etrafınızdaki uzun nişanlılık döneminde –eğer şanslıysa- öpüşmekten başka cinsel faaliyeti olmayan çoğunluğa bakınız.)

Her sağlıklı, topluma faydalı, temiz Türk genci gibi bu arkadaşımızın, istediği akşam bir eğlence yerine götürebileceği bir kız arkadaşı veya sevgilisi yok. Dolayısıyla kendileri gibi bir Türk genci olan, ama nedense halden bir türlü anlamayan ve düzgün(!) eğlence mekanlarının kapısında görev yapan, çoğunlukla fikir ayrılığına düşmek istemeyeceğiniz irilikteki body guard’lar onları içeri almazlar. (Çünkü yukarıda belirtilen kurallardan binlercesi olmasına rağmen, bir kız arkadaşıyla bara gitmeyen erkekler ya cinsel sapıktır ya da iki kadeh içtikten sonra olacaklardır. Erkek arkadaşlarıyla gelmeyen kızlar ise sapık olamazlar. Onlar olsa olsa meze olma potansiyeli taşıyan umutlardır.)

Bu arkadaşımız, eğlence mekanlarında sapık kabul edilen ama delikanlı tavrını bozmayan bir kişi olarak dürtülerini, ya şiddete başvurarak ya da onu kabul eden yerleri tüketerek giderecektir. (Ne işi var bir gencin barda, pavyonda! Bu görüş, en son Cizvit papazlarının verdikleri manifestoyla 7. yüzyılda tedavülden kaldırılmıştır.) Karşı cinsle karşılaşabileceği iki yer vardır: 
a) Pavyonlar ya da yabancı kadınların çalıştıkları gece kulüpleri: Problem güzellerin maddi taleplerinin çok yüksek olması ve geri kalanların da genelde artık minaresi yıkıldıktan sonra mihrabı da geniş hasar görmüş yaşlı ya da estetik problemli olmaları.
b) Travesti ve transeksüllerin çalıştıkları gece kulüpleri: İkisi de farklı yönden ama aynı toplum tarafından bir araya getirildiklerinden habersiz bu iki sapık(!) kitlenin birbirlerine yapacakları pek kapris ve naz bulunmamakta. Ayrıca iki grubun da birbirlerine karşı kullanabilecekleri kozlar var: Bu arkadaşımız hayatı boyunca ailesine ve iş arkadaşlarına bir travestiyle birlikte olduğunu anlatmaz, anlatamaz ama öte yandan iş anlaşmazlığa dönüşürse dayak yemiş bir travestinin haklarını hemen hemen hiçbir resmi kurum korumaz.

İşte sonuçta, gün ışığında nedense bir türlü elini tutamadığımız, mutsuzluklarını veya karşılaştıkları aksiliklerini bir türlü estetik anlayışına uyduramadığımız, yapılan her türlü muamelenin geniş kitlelerin amennasıyla karşılık bulduğu EMAYE sevmediği, istemediği, hak etmediği bir dilsizlikle her gece gözüne o cezbeden farını çekiyor.

Ve hala, tatmin sorunlu memleketin, konuyla hiç ilgisi olmayan yağız delikanlıları sür – git bir yalnız(ş)lığın geniz yakan sisine avuç açıyor.

Toplumun midesi sadece asit üretiyor… 

Hiçbir şey değişmiyor… 





Bu yazı Süphan EKE mahlasıyla 2000 yılında yazılmıştır 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GODOŞU BEKLERKEN

ÖZLEMEK

Muallakta Kalan Tıp Terimleri Sözlüğü (Açıklamalı)