GODOŞU BEKLERKEN

 

 

-       Rus olduklarından eminiz di mi?

-       Niye? Tolstoy’u mu tartışacan?

-     Yok abi, yanlış olmasın diye…

-  Oğlum, misal kız Nikaragua’ya göç etmiş İsveçli bir aileden geliyor ama Rus’um diyor. Nasıl anlayacaksın?

-       Öyle bir kızın burada ne işi olur abi?

-       Üniversitede astrofizik okumuş bir Rus’un ne işi olursa, onunki de aynı hesap. Sen söyle bakalım, nasıl anlayacaksın?

-       Ben onların…… duruşundan anlarım

-       Seninkiyle onunkini karıştırma!

-       Benim duruşumda ne var?

-       Senin değil, seninkinin duruşu! Maşallah dişi fare görse saygı duruşuna geçiyor.

-       Abiiii, ayıp oluyor ama.

-       Tamam lan, şaka da mı yapmıycaz… Neyse, bari bir şey ver de içelim. Kuruduk burda.

-       Hah şimdi oldu! Poşeti nereye koydun?

-       İçeriye

-       İçeriye nereye?

-       Ne biliim lan? İçerde bir yere. Buluver.

-       Hocam, içerde birçok içeri var.

-       Mutfaktadır.

Tek ayağını sürüyerek mutfağa doğru ilerledi. Hayatında ona “Topal” veya “Aksak Dingil” dememiş tek insan olan ve belki de sadece bundan dolayı ona yakınlık duyduğu ve hatta ancak iki aydır tanışmalarına rağmen böyle bir “Rus macerası” için evini ona açtığı iş arkadaşı Kadir’e içki hazırlamaya giderken içinde hala garip bir heyecan vardı. Bu gece nihayetinde bir kadınla beraber olabilecekti. Genelevde arkadaşlarının tuzağına düştüğü o talihsiz günü saymazsak, cinsel anlamda bir kadına ilk defa dokunabilecekti ve nihayet bir ilişki yaşayabilecekti.

-       Votka kola koyuyorum! Seninki nasıl olsun?

-       Fifti fifti!

-       Anlamadım!

-       Fifti fifti, yarı yarıya!

-       Önce kolayı mı koyuyorduk?

Kadir dayanamayıp mutfağa doğru yürümeye başladı. İş yerinde insanların aşağılamalarına dayanamadığı ve haline acıdığı için bir nevi abilik yapmak adına böyle bir işe girişmiş olmaktan tedirgin olmaya başlamıştı. Burada olmasının ana nedeni, evi boş olan birisini tanımıyor olması…ama buna rağmen, bu nedeni kendine bile itiraf edemiyordu. Üstelik bu topal dışında tanıdığı herkes onun evli olduğunu biliyordu.

-       Sen pek hakiki değilsin galiba.

-       Nerden çıktı bu?

-       Senin adın ne birader?

-       Mürşit.

-       Sen bilim okudun mu?

-       Yooo! Liseyi zor bitirdim.

-       İşte ben de onu diyorum ya.

-       Neyi?

-       Lan! Atatürk’ün lafı var ya “En hakiki mürşit bilimdir” diye.

-       O ilim değil miydi?

-       Eeee madem biliyon, beni niye konuşturuyon bunca saat. Caaanım espri de heba oldu arada!

-       Yok abi, lafın nereye gideceğini başta tahmin etmiştim de sana konduramadım.

-       Ne yani, ben şaka yapamaz mıyım?

-       Estağfurullah da, bu şaka bana ilkokuldan beri yapılmamıştı.

-       Döverim seni Mürşit!

-       Tamam sustum…

Kısa süreli sessizlik, orta uzun seviyeye ve oradan da sıkıntılı uzun bir sessizliğe devrilirken ikisi de içkilerini kısa aralıklar ve küçük yudumlarla içiyorlardı. Göz göze gelmekten kaçınıyorlar ve mutfakta bulunan eşyalara gereksiz bir ilgi gösteriyorlardı. Kadir su ısıtıcısını incelerken, Mürşit işi abartıp o güne kadar hiç kullanmadığı fırının kapağını açıp içine bakıyordu.  

-       Bari bir müzik açsan.

-       Müzik seti bozuk, televizyon açsam olur mu?

-       Olur, olur…

Birlikte salona geçerken Kadir bir anda Mürşit’in hala kravat taktığını fark etti. “İnsan kendi evinde niye kravat takar?” diye düşünmeden, bu kravatın onu gelecek kızlar nezdinde komik duruma düşüreceğini ve dolayısıyla güzel kızı kendine seçebileceğini hesaplamaya başladı.

Mürşit üçlü koltuğun minderlerinin arasına sıkışmış uzaktan kumandayı bulup televizyonu açtı. Bir haber kanalında, sunucu yanındaki konuğa devlet başkanının muhteşem mi yoksa mükemmel mi olduğunu soruyordu. Kanalı tam değiştirecekti ki sunucu kameralara dönüp ciddi bir sesle konuşmaya başladı: “Sayın seyirciler, yayınımıza bir son dakika haberiyle devam ediyoruz. Asayiş Şube Müdürlüğü'ne bağlı Ahlak Büro Amirliği’nin İstanbul’un farklı semtlerinde eş zamanlı yaptığı…”

Kadir ekrandan gözünü ayırmadan, ağır hareketlerle üçlü koltuğa, Mürşit’in yanına oturdu.

“… operasyonlarda sekizi Bulgaristan, beşi Moldovya ve üçü Romanya uyruklu on altı kişiyle birlikte bu kişileri yasa dışı fuhuş faaliyetlerinde kullanan dört Türk vatandaşı gözaltına alındı.”

-       Hasssiktiiiiir!

-       Abi, işin ucu bize dokunmaz di mi?

-       Yok yahu, ne alakası var?

Sessizce ekrandaki görüntülere bakmaya ettiler.

-       Bir de kızmazsan bir şey soracağım.

-       Sor.

-       Hani bizimkiler Rus’tu?

-       Valla bana öyle dediler.

-       Belki de bunlar bizimkiler değildir.

-       Değilse bile, operasyonu duyunca gelmezler.

-       Gelmezler, diyorsun yani.

-       Cık…….. gelmezler.

-       İyi, ben yatayım o zaman.

-       Ben de kalkayım bari…

Birbirlerine baktılar. İkisi de hareket etmedi. Tekrar başlarını çevirip televizyon izlemeye devam ettiler. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖZLEMEK

Muallakta Kalan Tıp Terimleri Sözlüğü (Açıklamalı)