Yanlış Ezberler, Yalnız Erkekler

 

Başta bunun kültürel bir farklılık olduğunu düşündüm…

Bundan on küsür yıl önce Türkiye’den temelli olarak ayrılmış ve kendimi ilk fırsatta bir İngiliz pubına atmıştım. Bara gidip sipariş vermiş, parasını ödemiş ve elimde bir bardakla oturacak yer bakınıyordum. Büyük bir pub değildi; toplam yedi-sekiz masası vardı, yoktu. Bu masalardan dört tanesinde manzara aynıydı: Orta yaşlı, hafif kızarmış yüzüne eşlik eden gözbebeklerini önlerindeki biraya dikmiş, yalnız başına oturan erkek heykelleri. Şansıma bir aile masadan kalktı ve ben kendimi boşalan masaya attım. Bu sayede modern çağın yeni sanatına benim de katkım oldu. Bu sanatı şöyle açıklayabilirim: Yalnızlığınızı ve iletişim sorunlarınızı yanınıza alıp bunları “sosyal” olacağınız, “başkalarıyla iletişim” kuracağınız bir mekânda sergiliyorsunuz. Tüm yapmanız gereken, hiçbir şey yapmamak.

Seneler geçtikçe, gittiğim pub sayısı arttı ama farklı form ve şekillerde sergilenen bu sanat akımı değişmedi. Dedim ki, bu İngilizler çoook yalnız! Bu lafım zamanla “bu Avrupalılar çoook yalnız”a, sonra “Batı dünyası çoook yalnız”a dönüştü. Biz Türkiye’de ne şanslıyız ki bu iç acıtan heykellere pek rastlamıyoruz, dedim içimden. Yanılmışım… Körmüşüm…

Açıkçası “bar taburesindeki yalnız” heykeli olarak geçirdiğim ve zihnimden silmeye çalıştığım onca yılı hiç yaşamamışım gibi avunmuşum. Tıpkı dişleri olmayan birinin “dişsiz” olduğunu söyleyememesi gibi (deneyin, göreceksiniz) yalnızlık ve iletişimsizlik de çoğumuz tarafından dile getirilemiyor. Bunu hep, “öteki” örnekleri görerek fark ediyoruz ama bu gerçeği kendimize mal etmek için kendimizle bir parça daha dürüst bir ilişki geliştirmemiz gerekiyor.

-             -           -           -           -           -          -           -      -           -

Kadınların şikayetçi olduğu “toksik erkeklik” tahmin edildiğinden daha fazla erkeğe yöneliktir. Tek başına gözlemlenmeyen erkeklik, birkaç “cinsdaşla” birleştiğinde toksikleşir. Şakalar, cinsel göndermeler, geyik muhabbeti, suni böbürlenmeler, bıçkın söylemler ve hatta belli bir alkol seviyesinde birkaç damla gözyaşının eşliğinde ortaya çıkan “kendini harcama” ritüeli çoğu zaman “gerçek” duyguları saklamaya hizmet eder.

Kadınlar birbirleriyle yüz yüze yakınlaşırken, erkekler yan yana, omuz omuz omuza müttefikleşir. Kadınların sözleri doğrudan karşısındakine ulaşırken, erkeklerinki boşluğa karışır. Erkekler kendilerine biçtikleri rol ile yakınlaşmaya direnirken, dayanışmanın ve desteğin peşinde koşarlar. Birbirlerine “seni seviyorum” demek için sarhoş olmayı beklerler ya da bu sözün üstünü hemen ardından yaptıkları saçma bir şakayla örtmeye kalkarlar.

“Geyik” büyüdükçe hareket alanı genişler ve işin içine, aslında kendilerinin arzu etmediği bir sertlik, yabanilik, vahşilik ve acımasızlık girer. Büyük ihtimalle karşılığını bulamayacağını bildiği, zannettiği veya bulamayacağından korktuğu duygularını saklamanın en kolay yolu zayıflıklarını ortaya koymamaktır. Bu yüzden, bir pubda veya bir barda, bir kadın bunu seçtiği için ama bir erkek çaresizlikten yalnız oturmaktadır. Size bir sır vermem gerekirse, bu yalnızlık modern çağların da gerisinde yüzyıllardır yaşanmaktadır.

Evet, erkeklerin ve kadınların sosyal iletişim dünyaları hep farklı olmuştur. Kadınlar birbirleriyle iletişim kurarken, erkekler bir aktivite, bir proje etrafında bir araya gelirler. Örneğin, maç seyredeler, top oynarlar, dağa tırmanırlar, balığa çıkarlar, falan. Grup halinde toplanırlar ve ortaya konuşurlar. Yüklemler ya birinci çoğul ekini (yapalım, edelim) ya gerek şart kipini (yapmalı, etmeli) ya da ikisini birden (yapmalıyız, etmeliyiz) barındırır.

Gelişim ve değişime etraflarından başlayan ve yine etrafını koruyan, kollayan rolünü doğumundan itibaren ezberleyen erkeğin, sıra kendisine geldiğinde “deneyimsiz” olması kaçınılmaz.

-             -           -           -           -           -          -           -      -           -

Öte yandan, erkekler arası yakın ilişkide kullanılan geniş zamanın (seni severim, bilirsin) aslında şimdiki zamanı (seni seviyorum, biliyorsun) içerdiğinin ayırdına vardığımızda, herkesin olmasa da bazılarının “saz arkadaşı” değil “silah arkadaşı” olduğunu fark ettiğimizde ve sözlerden çok, hareketlerin (bazen yanında bir tuzluk gibi durmak bile yeterlidir.) önemli olduğunu anladığımızda, belki de erkeler arası arkadaşlığın emeklemekten daha ileri bir aşamada olduğunu söyleyebiliriz.

Belki de erkekler evlendiklerinde, ilk iş olarak bekarlık arkadaşlarını azaltmasalar veya sadece eşlerinin arkadaşlık ettikleri kadınların kocalarıyla iletişim kurmak zorunda hissetmeseler veya veya samimi bir davranışın aslında erkeğe özgü bir yakınlık olduğunu idrak etseler, önlerindeki kadehe telepati yoluyla içlerini dökmek zorunda kalmazlar.

Yıkılmaz, önde, bayrağı (kuyruğu) dik tutan, sağlam, muzaffer, geçilmez, vazgeçilmez, azimli olmak zorunda değiliz. Bırakalım bunları…

Şartlar bizi, birbirimizi şartsız sevmeye itiyor; direnmeyelim.

 

11 Temmuz 2022

Dickenson Bay, Antigua




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GODOŞU BEKLERKEN

ÖZLEMEK

Muallakta Kalan Tıp Terimleri Sözlüğü (Açıklamalı)