SİYAHLA BEYAZIN EN RENKLİ HALİ

 



Bu yazı 22 Nisan 2020 tarihinde Sinematik Yeşilçam sitesinde yayınlanmıştır. 

Bu ve bunun gibi yazılara https://sinematikyesilcam.com adresinden ulaşabiliriz.  


“Her şey bir yanıyla güzeldir,

samimiyet büsbütün.”

İsmet Özel

 

Dükkan ana-baba günü. Serviste gecikmeler var ve ben hafiften paniklemeye başlıyorum. Kafamı uzatıp arkaya sesleniyorum: “Bediaaa!”

“Alın teri” ne demektir öğrensin diye bana emanet edilen, arkadaşımın kızı koşarak öne doğru geliyor. Son üç gündür, nedenini bilmediği bir şekilde farklı bir isimle çağırılmaktan ve karşısındaki elli yaşında adamın yaptığı ve ona hiçbir şey ifade etmeyen bilumum taklitlere maruz kalmaktan bıkkınlık gelmiş, belli.

Bir saat sonra yoğunluk azalınca tekrar aynı nakarat:  “Bediaaa! Gel de iç bakalım okkalı kahveni!”. Sonunda dayanamayıp, diğerleri gibi o da aynı soruyu soruyor: “Kim bu Bedia?”…

.................................................. 

Siz en son kim(ler)in önünde ruhunuzu tamamen soydunuz bilmiyorum, ama benim bir hayli oldu. Etrafınıza bakın; hesapsız, gizli ajandasız, tüm yalınlığıyla davranan kaç kişi görüyorsunuz? Statüye endeksli aşklar ve cebe gelen bir tomar kalpli emoji size yetiyor mu? Hissettiğinizin yüzünüzden okunması ne kadar zamandır zayıflık göstergesi olarak görülüyor, hatırlıyor musunuz? Sizce, olması gerekenden daha az, çok daha az eğlenmiyor musunuz? Hababam Sınıfı, Süt Kardeşler, Gülen Gözler, Neşeli Günler gibi filmler neden dönüp dönüp tekrar izleniyor? Çoktandır yitirilen samimiyet duygusunu hatırlamak için olabilir mi?

Oğuz Atay Tutunamayanlar’da “ Beni ya şımartın ya da kapı dışarı edin! Yarı içtenliğe dayanmam zor benim.” diye yazmıştı. 1987 yazında ben bu satırları ilk okuduğumda iş işten geçmişti çoktan. Özalizm, bir çok değerin yanında samimiyeti de çoktan götürmüştü. Sahtelik, yılışıklık, omurgasızlık, kurnazlık, bıçkınlık zirve yapmıştı. Büyüyordum ait olmak istemediğim bir hayatın içine doğru. İşte yine o yaz, üstelik hiç beklemediğim bir anda, Bodrum’da, deniz kıyısındaki bir kahvede (Azmakbaşı) çıkıverdi Vahi Öz karşıma. Sıkıntıdan patlarken ve sıcakta mayışmış bir halde, hem de önümde Marquez’in bir kitabı duruyorken, televizyonda başlayan siyah beyaz bir filme takıldı gözlerim. 1965 yapımı Kart Horoz ekrandaydı. Yönetmen koltuğunda ise Ertem Eğilmez! Film bittiğinde arkadaşlarla buluşmak için Bodrum Spor Lokali’ne gittiğimde ilk sordukları soru, neden salak gibi sırıttığım oldu. Filmdeki bazı sahneleri anlattım ve kimse gülmedi. Ciddi bozulduğumu hatırlıyorum.

Daha sonra o dönemin olmazsa olmazı video kasetçiye gittim ve Vahi Öz’ün filmlerini sordum. Videocu öyle birini bilmediğini söyledi. Ben tipini tarif edip, sesini taklit edince “Ruknettin desene!” dedi. Bana Turist Ömer filmini verdi. Ardından sırasıyla Öpüşmek Yasak ve Helal Adanalı Celal filmleri geldi.

Vahi Öz bu filmlerde farklı karakterlerde (Ruknettin, Kemal Selamet, Horoz Nuri) olmasına rağmen ortak bir tipleme çiziyordu.  Aynı, yıllar sonra Kemal Sunal’ın çizeceği gibi. Deli dolu, çapkın, lafını sakınmayan, samimi, hafif Şark kurnazı ve içten.

“Piç” kelimesi bazen hergele, sempatik, şeytan tüyü olan, ağzı laf yapan, yerinde duramayan fırlamalar için bir nevi olumlu anlamda kullanılır. İşte bunun 1960’lardaki karşılığı Vahi Öz’dür benim için. Onu meşhur eden tiplemelerinin hiçbirinde art niyet yoktur. Karakter istisnasız bir şekilde içtendir. Hiçbir zaman “mış” gibi yapmaz. Olduğu gibidir. Köyden kente göç eden zengin bir ağababayken de, Bedia’yı dürbünle gözetleyen bir çapkınken de, Hulusi Kentmen (Hususi Betmen)’le bilek güreşi yapan bir rakipken de aynı şeyi görürsünüz. Bedia’ya aşıktır ama aynı Bedia’dan bıktığında da bunu açıkça söyler. Genç kızlara bayılır ve özellikle twist yaparak onlara yaklaşır. Daha doğrusu kendisi öyle sanır. Evin hizmetçisine sarkar. Kısacası, tek derdi güzel ve genç kızlarla birlikte olmaktır. Bu tiplemeler benim hayat görüşüme taban tabana zıt olmasına rağmen, beni çeken şey sonsuz bir sempatiklik ve tam anlamıyla samimiyettir. Sevdiğini ve sevmediğini numara yapmadan yekten belli eder. Sevmediğini takdir ederken bile bunu açıkça belirtir. “Efferim oğlum Mehmet, sene de piravo!”

Ezeli rakibi Hulusi Kentmen, ebedi aşkı Mualla Sürer ve kimi zaman oğlu, kimi zaman ortağı olan Sadri Alışık ve Öztürk Serengil ile bir sürü filmde rol almıştır. Hatta bir ara günün modasına uyup Öztürk Serengil’le bir 45’lik yapmıştır (Bedia / Bekarlıktan Kurtulduk).

Gerçek ismi Vahe Ozinyan olan sanatçı, 1928’den itibaren önce Samsun Gençlik Mahfeli sonrasında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahne tozu yutmuştur. 1947’deki ilk fimi Bir Dağ Masalı’ndan önce sekiz yıl Ankara Radyosu temsil kolunda görev yapmıştır. 84 tane filmde oynamasının yanısıra yönettiği üç film bulunuyor. İşin ilginci bu filmlerden hiçbirinin renkli olmaması. (Zaten Vahi Öz var, daha ne rengi!) Ayrıca ölümünden bir yıl önce de kendi tiyatro grubunu kurmuştur.

Kısacası, Vahi Öz benim içime işleyen karakterleri yaratırken, onları ete kemiğe büründürüp onlara ruh verirken, bunlarla eş zamanda bir sanatçının yapması gereken çok yönlü yaratıcılığını da göstermiştir. Dile kolay, sadece 1963-1965 yılları arasında 41 filmde ana karakter olarak oynamıştır.

Kart Horoz 1969’dan beri ötmüyor. 58 yıldan az bir süreye bunca işi nasıl sığdırdığını anlamam mümkün değil.

O sesi, o neşeyi, o pür-i pak içtenliği içime nakşettiğiniz için, bu hayata dair unutulmaya yüz tutmuş değerleri yıllarının perdesini yırtarak bana hatırlattığınız için ve en çok da en sıkıldığım anlarda beni bundan sıyıracak sayısız replikleriniz için, sağolun üstadım.










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GODOŞU BEKLERKEN

ÖZLEMEK

Muallakta Kalan Tıp Terimleri Sözlüğü (Açıklamalı)