MEMLÜKLER, 128 MİLYAR BALONCUK VE LAZER EPİLASYON

Türk haberciliğinin kadim yayın organı Zaytung’un 2010 Mayıs’ında çıkan burç yorumumda “kefenin cebi yok” deyiminin sadece bir deyim olmadığını öğreneceğim ve bunun yaşadığım son aydınlanma olacağı müjdesi veriliyordu. Son 11 yıldır her an bu son aydınlanmayı bekliyorum. Şimdilik hayattayım; yani şu anda geride bıraktığım son mektubu okumuyorsunuz. Ben gene de emin olmak için demin kendimi çimdikledim. Evet, gerçekten yaşıyorum; ölmemişim. Öte yandan, Tomanbay öldü. Hem birinci hem de ikinci Tomanbay öldü. Kesin bilgi, paylaşalım. 

Tuvaletten çıkmadan önce ellerini yıkamayı alışkanlık edinen herkesin bileceği gibi Tomanbay’lardan ikincisi son Memlük sultanı. Kendi ülkesinin tek bir ağacına bile kurban olan, Memlükler’in serdengeçtisi kıvamında bir abimizdir kendisi. Aslında kölelikten gelen memlüklerin oluşturduğu Memlük Devleti, kuzeyde Malatya, güneyde Mekke ve Sudan, batıda Libya’daki Bingazi ve doğuda Irak – Suriye sınırı arasında kalan bölgeyi kapsayan bir askeri aristokrasi devletidir. Zaten Memlük sözcüğü Arapçada köle demek. İşte böyle bir ülkede, sıradan bir memlük olarak doğan Tomanbay önce amcasına sonra sultana satılmış ama sultanın ölümünden sonra yerine geçen oğlu onu azad etmiş. Kademeleri teker teker atlayarak sonunda sultanın vekili olmuş. (Arada şarabhaneyi yönetmiş; onu atlamayalım lütfen.) Esasında vekil olmasının nedeni sultanın Halep’in kuzeyindeki bir mekanda Yavuz Sultan Selim’le -ki bizdeki Selim’lerin ilkidir kendisi- kanlı bir buluşmaya gitmesi. Bu kanlı buluşmaya tarihte Mercidabık Savaşı deniyor. Eğer sadece ikisi buluşsaydı; hadi yanlarına bir kaç arkadaş aldı diyelim, buna Mercidabık Kavgası denebilirdi. Anladığım kadarıyla yanlarında çok fazla adam varmış. Velhasıl kelam, Memlük Sultanı savaşı kaybetmekle kalmayıp bir de üstüne savaş alanında ölünce, ülke sultansız kalmış. Olay 24 Ağustos 1516’da geçiyor. Sultan olabilecek birçok emir de ya ölmüş ya da esir düşmüş. Arada bizim Tomanbay da boş durmamış ve devlet merkezi sayılan Kahire’de yaptıklarıyla halk ve orada kalan askerler tarafından gönüllerin sultanı olmuş. Savaştan bir şekilde sağ dönen emirler durumdan fırsat çıkararak Tomanbay’a sultanlık teklif etmiş. Fakat zaten Suriye elden gitmiş, Yavuz Selim hızla Kahire’ye ilerliyor, ordu desen nanay ve bir de haliyle ekonomi tam takır olunca Tomanbay topa girmemeye çalışmış ama emirler allem etmiş kallem etmiş onu ikna etmiş. 10 Ekim’de sultan olmuş ama daha ikinci ayında Sultan Selim’in elçilerini karşısında bulmuş. Hoş beşten sonra elçiler “Hocam, bi zahmet devleti boşaltın. Bizim sultan burayı yönetecek ama sana kıyak olarak Gazze’den Mısır’a kadar olan alanda seni vali yapacak. Yoksa fena incinirsin.” deyince Tomanbay kabul etmek istemiş ama emirler onu tekrar kafakola alıp elçilerin öldürülmelerini sağlamışlar. Tomanbay da oldu olacak, iyice sıvayalım diye Gazze’ye bir ordu göndermiş. Ordunun başına da kankası Canbirdi Gazali’yi koymuş. Heyhat yine hüsran, yine hüsran. Bakmış Osmanlılar Kahire’ye geliyor, bari en yorgun ve susuz olacakları çölün bittiği yerde savaşayım demiş. Emirler yine devreye girince Kahire yakınlarında savaşmak konusunda karar alınmış. Sonuçta yazları ve kışları farklı terlik giyenlerin de bileceği gibi 22 Ocak’ta Ridaniye Savaşı olmuş. Yenilen Tomanbay kuzeye çekilmiş ve ardından ani bir baskınla üç günlüğüne de olsa Kahire’yi tekrar ele geçirmiş. Bu sefer Osmanlı ordusu ağır bir hasar verince tekrar kaçmış. Arada barış teklif etmiş ama Osmanlı elçileri yine yolda öldürülmüş. Sonunda 30 Mart günü Osmanlı’yla anlaşan bazı emirlerin ihanetiyle yakalanıp Yavuz Sultan’ın karşısına getirilmiş. Sultan aslında onun hayatını bağışlamak niyetindeyken hain kanka Canbirdi Gazali ve Hayır Bey’in tavsiyeleriyle 13 Nisan’da astırmış.

Şimdi üşenmeden buraya kadar okuyanlara soruyorum: İstemediği sultanlığı kabul ettiren, kabul edeceği anlaşmayı bozdurup elçileri öldürten, en avantajlı olacakları savaş alanını değiştirten, tam anlaşma yapılacakken elçileri tekrar öldürten ve sonunda Tomanbay’ı yakalatıp bağışlanacakken astırtan kimlerdi? Eveeeet, iç minnaklar!

Bu noktada etrafınıza bakın. Çevrenizi saran kaç tane iç minnak var? Peki, çevrenizde olmayıp sizinle aynı ülkeyi paylaşan kaç tane minnak var? Sadece sizin “içinde bulunduğunuz şartlar altında” yaptığınız seçimler mi neden oluyor yüz göz olduğumuz ve çoğumuzun hak etmediği bu dandik hayata?

Çok yıllar önce Fruko gazoz reklamındaki “on yüz bin milyon baloncuk” yutan minik kızın yerini 128 milyar baloncuk yutan gazı kaçmış bir ekonomi yönetimi aldı. O kız en azından söylediği yalanların Çokomelli olduğunu iddia etmemişti. Hatta bildiğim kadarıyla, kızın çöktüğü herhangi bir işletme veya gri pasaportla yurtdışına kaçırdığı herhangi bir folklör grubu veya kendi bakanlığına fahiş fiyatla sattığı herhangi bir dezenfektan bulunmamakta. O kızın bize attığı en büyük kazık, bol bol gazoz içip anlamsız zamanlarda gaz çıkarmamızdır.

Aynı Tomanbay gibi, kendi seçimimiz olmayan ve bize diretilenlere yeterince karşı çıkamadığımız bir hayata mahkum şekilde yaşıyoruz. Yine Tomanbay gibi, eğer direnemezsek, bunun sonu felaketimiz olacak. O zaman önümüzde tek seçenek kalıyor: Lazer epilasyon. Uykuya dalmadan önce üstüne ani ve kısa süreli bir enerji gelen herkesin bileceği gibi, lazer epilasyonla istenmeyen kıllardan ve tüylerden ebediyen kurtulabilirsiniz. Eğer siz de vücudunuzda olmayan ama ruhunuzu, hayatınızı ve umudunuzu karartan bir takım kıllardan kurtulmak isterseniz lazer epilasyonu deneyin. Bunun için tıp merkezi, poliklinik veya muayenehanelere gitmenize gerek yok. Yapacağınız tek şey yüksek sesle “Hayır!” demek. “Hayır! Ben daha iyisine layığım!”.

Buradan Zaytung’da burç yorumu yazan arkadaşa sesleniyorum. Birader, Venezuela’ya yardım amaçlı maske götüren ve uzun yol boyunca mini mini cüssesini doyurmak için maskelerin yarısını yemiş gibi duran kardeşimize de benzer yorumlarla hatırlatma yapar mısınız, lütfen.   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GODOŞU BEKLERKEN

ÖZLEMEK

Muallakta Kalan Tıp Terimleri Sözlüğü (Açıklamalı)