Kayıtlar

GODOŞU BEKLERKEN

Resim
    -         Rus olduklarından eminiz di mi? -         Niye? Tolstoy’u mu tartışacan? -       Yok abi, yanlış olmasın diye… -  Oğlum, misal kız Nikaragua’ya göç etmiş İsveçli bir aileden geliyor ama Rus’um diyor. Nasıl anlayacaksın? -        Öyle bir kızın burada ne işi olur abi? -        Üniversitede astrofizik okumuş bir Rus’un ne işi olursa, onunki de aynı hesap. Sen söyle bakalım, nasıl anlayacaksın? -        Ben onların…… duruşundan anlarım -        Seninkiyle onunkini karıştırma! -        Benim duruşumda ne var? -        Senin değil, seninkinin duruşu! Maşallah dişi fare görse saygı duruşuna geçiyor. -        Abiiii, ayıp oluyor ama. -        Tamam lan, şaka da mı yapmıycaz… Neyse, bari bir şey ver de içelim. Kuruduk burda. -        Hah şimdi oldu! Poşeti nereye koydun? -        İçeriye -        İçeriye nereye? -        Ne biliim lan? İçerde bir yere. Buluver. -        Hocam, içerde birçok içeri var. -        Mutfaktadır. Tek ayağını sürüyerek mutfağa doğru ilerledi. Hayatında o

Katar Dünya Kupası’nı alırken…

Resim
  Neredeyse bir yıl önce Guardian gazetesinde yazılan bir makale ilgimi çekmişti. Yazı adını duyduğumuz ve duymadığımız birçok “sahtekardan” bahsediyordu. İngilizlerin bu konuda taraf olmalarından dolayı etrafa sataşmalarını normal bulmuştum. Fakat yazı bir şekilde aklımda kalmış. Aylar sonra, Dünya Kupası başladığında, ekranda FIFA Başkanı Gianni Infantino’yu mağrur bir ifadeyle kendisine verilmiş koltukta yayılırken görünce aklıma önce “Para sende ama kelsin!” demek geldi. Sonra da Guardian’ın yazısını hatırladım ve biraz da Netflix’teki belgeselin de (FIFA Uncovered) dolduruşuyla biraz araştırma yaptım. Bir sürü isim ve bir sürü iddia… İlişkiler arap saçı… Dönen para miktarı ise üfffff!… Bu karmaşanın içinde sadeleşmek adına bir şekilde bu rezalete bulaşanların ve Dünya Kupası’nın Katar’a verilmesi yönünde oy kullananların ve bunların etrafında bulunan veya bu kişilere etki edenlerin o günkü ve bugünkü durumlarını kısaca yazmak ist

ÖZLEMEK

Resim
  Kimsesizlerin kimsesi, çaresizlerin çaresi, umutsuzların umudu, gönüllerin şampiyonu, fakirlerin babası, öksüzlerin süt anası, mazlumların adalet savaşçısı, dertlilerin dermanı, Türk edebiyatının yeni soluğu, kaybedenlerin kurtarıcısı, kuru fasulyenin pilavı, çayın demi, kahvenin telvesi, kahrolanların kahramanı, üzülenlerin tesellisi, düşenlerin kaldıranı, yalnızların dostu, hakkı yenenlerin sesi, sanatçıların ilhamı falan olamayacağımı anladığımda çok geç kalmıştım artık. Hepsi, olmadı bazısı olabileceğimi düşünerek geçti zaman. Yaşlandım. Yaşlandıkça daha çok özlediğimi fark ettim… Durduk yerde bir şeyleri, birilerini özlüyorum. Çoğunlukla geri gelmesi imkânsız şeyleri… Gençliğimi, ölenleri, birtakım şeylere şaşırmayı, eski İstanbul’u, eski Bodrum’u, radyoda Çocuk Saati’ni veya Stüdyo FM programını, cahilce kendimden emin olmayı, içimden taşan enerjiyi, önümde şekillendireceğim uzunca bir sürenin olmasını, vesaire, vesaire… Belki de zamanım azaldıkça acele ediyorum. Oysa istediğim

DÖN BABA DÖNELİM!***

Resim
  Bu metin bir çeviridir. Bazı sözcüklerin karşılığı olmadığı için yakın anlamlar kullanılmıştır. Bazı sözcükler ise dip notlarla açıklanmaya çalışılmıştır. Salaksınız! Ne diyeyim başka? Salaksınız, aptalsınız, geri zekalısınız, hödüksünüz, vesaire… Kendinizle o kadar kavgalısınız, kendinizle o kadar uğraşıyorsunuz, kendinize o kadar yakından bakıyorsunuz ki, kendinizin bulanık bir suretinden başka bir şey göremiyorsunuz. Sizin on bin yılda geldiğiniz teknolojik düzeye biz yaklaşık bir milyar yılda geldik ve bir o kadar da bunu sindirmekle geçti. Hem bunu yapabiliyorsunuz hem de aynaya bakmak aklınıza gelmiyor. Üstelik bizim kargemuya benzeyen satranç diye bir oyun icat etmişsiniz. Öngörüye dayalı, birkaç adım sonrasını hesap etmeyi gerektiren birtakım başka oyunlarınız da ama şimdi burada isimlerini söylemeyeyim; onlar kendilerini bilir. Yarın bu istasyonda, sizin takviminizle tam beş milyon yılımı dolduracağım. Sanırım yüz – yüz elli bin yıla kadar da geri dönerim. Aranızda “Lan